İzlemekte geç kaldığım bir film... 2007 yapım "Mavi Gözlü Dev"... Yetkin Dikinciler'in zaten halihazırda epey benziyorken biraz makyaj yardımıyla Yaşayan Nazım olduğu film... O şahane dizeleri bir de onun güzel yorumundan dinlemek... Dolunay Soysert'in kafamdaki Piraye kavramına birebir uyması... Özge Özberk'e Münevver ismini her duyduğumda duyduğum gıcıklığı duyabilmem...
Nazım Hikmet ve ailesi hakkında birçok kitap okudum. Genco Erkal gibi isimlerden şiirlerini dinledim. Paraya kıyıp Yapı Kredi Yayınlarının özel olarak hazırladığı orijinal Nazım Hikmet şiir kayıtları ve şiir kitapları setini aldım. Kısaca Nazım benim için hep özel oldu. Hayatının her detayını bilmek için uğraştım yıllarca. Şiirlerinin gerçek manasını anlayabilmek adına...
Çoğu insan okuduğu şiiri kendine göre yorumlar. Bundandır şiirin her insanda farklı hisler uyandırabilme gücü. "... Kalbimin kızıl saçlı bacısı..." dizesi kimisinde derin bir aşkla tebessüm uyandırır kimisinde ise yoğun bir hasret... Ben biraz farklıyım sanırım. Bu yüzden okuduğum şiirlerin yazılış hikayelerini öğrenmek isterim hep. Bana ne hissettiriyor? sorusundan önce "Şair bunu yazarken ne düşünmüş, ne hissetmiş?" diye sorarım kendime. Araştırırım ve şairlerin özel hayatlarını didik didik ederim adeta. Edebiyatın magazin kısmı benden sorulur yani :)
Sana ne? diyeceksiniz haklı olarak. Şiirlerine bak sen, hayatına giren insanları ne yapacaksın? Öyle olmuyor işte. Yahya Kemal'in "....
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden." dizelerini onu
terk ettiğini sandığı Celile Hanım(Nazım Hikmet'in annesidir kendileri) için yazdığını
biliyor muydunuz? Peki ya Celile Hanım'ın aslında onu terk etmediğini, birkaç saat sonra
vapurla geri döndüğünü? Bizim bir ölüm şiiri addedip okurken gözyaşlarına boğulduğumuz
bu dizeler aslında Yahya Kemal'in bir yanlış anlama sonucu kapıldığı buhran anında
yazdıklarıdır. Tamam şuan işin tüm duygusunu kaçırdım sanırım :))
Ama ben böyle seviyorum. Mesela Turgut-Cemal-Tomris üçgenini bilince bu aşkın galibi
olan Turgut Uyar'ın "Seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun
Çünkü her
şeyin birbirine uygununu sen bulursun
Gel ellerini ver en güzel ellerini öyle
Gel ellerini ver en güzel ellerini öyle
Ruhum,
ateş yüreğim, kokum birlikte öyle…” dizeleri daha da bir
anlam
kazanıyor sanki içimde. O
aşkı tüm samimiyetiyle hissedebiliyorum yüreğimde... Bu da böyle
bir şey. Neyse ben lafı
uzatmayıp film yorumu olarak tasarladığım bu yazıyı devam ettiriyorum :))
Mavi Gözlü Dev /Yetkin Dikinciler |
Bir kere Nazım Hikmet'i canlandıracak oyuncu seçiminin harikulade olduğunu söylemek istiyorum. Yetkin Dikinciler sesine, boyuna posuna(öhöm), hele de oyunculuğuna hayran olduğum bir isimdir. Seviyorum ulen :) Kendisi o mavi bakışları ile hem Mustafa Kemal'i hem de Nazım'ı başarıyla canlandırmıştır. Yaşayan Mavi Gözlü Devdir yani :)
Uğur Polat detayı ❤ |
Dolunay Soysert film boyunca o vakur ve asil tavrıyla gönlümdeki Piraye olmayı başardı. Piraye'nin bir o kadar utangaç bir o kadar da aşık olduğu sahneleri hissettim. Yirmi yıl beklediği, kendini hiçbir zaman ona layık hissedemediği dolayısıyla da kaybetmekten delicesine korktuğu adamın ihaneti karşısında içi yanarak çekip gitmeyi bilmiş kadındır o. Nazım'ın deyişiyle "Tepeden tırnağa cüret ve asalet..."
![]() |
"küçük,tatlı,tuhaf özgürlük..." |
Filmdeki en sevdiğim karakterlerden biriydi
Raşit. Şiirlerine "Sen onları çöpe at gitsin"
diyen adama kırgınlık göstermeyip emeklerini
yakmaya giden koca yürekli adamdır o.
Yetmemiş, üstadım diye şiir yazmıştır ona.
Böyle dost hepimizin başına :)
Her koşulda Nazım'a sadakatiyle unutulmuş
değerlerimizi hatırlattı bana.
"Sana söz 72. Koğuş'un hikayesini yazacağım."
![]() |
"Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta tüm mesele." |
İşkence olayları hariç baya saray gibi bir hapishane ortamı yaratılmış filmde. Siyatik ve kaçırılmak üzere olan akıl sağlığı haricinde pek bir şeyini göremedik. Belki de komünist şairin ışığıdır orayı güzel kılan. Mektebe çevirmiştir ya o dört duvarı. Eğitimin çözemeyeceği sorun azdır :)
Münevveri sevmiyorum Özge hiç öyle tatlı bakma |
![]() |
Vatan haini olduğun için değil kadınları bu kadar üzdüğün için yattın sen onca yıl Nazım! İlahi adalet! Ben bunu bilir bunu söylerim. |
![]() |
"Affettim seni..." ama yok vazgeçtim hak etmiyorsun! |
Piraye ihanet haberine rağmen kıyamamıştır ona "Gel..." diyen Nazımına... Yüzüne bakamamaktadır evet ama çocuklarını getirmiştir ve hâlâ da deli gibi aşıktır. Bundandır ellerine yapışıp ondan af dileyen Nazım'a hayır diyememesi. "Ben eşeklik ettim." der Nazım. Son derece de haklıdır. Ama asıl sorun hemen sonrasında Münevver'i gördüğünde bu eşekliği devam ettirmesidir. Elleri Piraye'nin ellerini tutarken gözünün Münevver'e kaydığı an bu işkenceye daha fazla dayanamaz Piraye. Kendinden çok sevdiği adamı belki de çocukları önünde gururunu korumak için terk eder o an. Ayrıldığı parçaların sayısını artık bilemediği kalbinin yansıdığı bakışlarla son bir kez bakar ve çıkar.
Hikayenin sonrası filmde işlenmemiştir. Ama kısaca özetlemek gerekirse Nazım yine rahat durmamıştır. Çevresindeki kadınların ilgisine kayıtsız kalamayan bir insandır. Bundandır hayatına giren kadınları hep aldatmaktan geri duramamıştır. 1951'de Moskova'ya gitmiş ve hayatının geri kalanını orada geçirmiştir. Hayatına giren son kadın olan kendisinden 30 yaş küçük Vera'yla evlenmiş ve ölümüne kadar tüm şiirlerini ona yazmıştır. Ne diyelim şanslı kadınmış, Nazım'ın yorulduğu bir döneme denk gelmiş olacak ki ihanete uğrayanlardan olmamıştır.
![]() |
Piraye❤Nazım |
Nazım'a gelecek olursak o da kadınlara yaptıklarının bir bedeli olarak sanırım, memleketinden uzakta 1963'te hayata göz yummuştur. Doktoru "Aşksız 10 yıl, aşık 3 yıl yaşarsın." demiş ve haklı çıkmıştır. Bravo o doktora... Naaşı da hâlen oradadır. Ve bence buraya getirilmek için daha ne bekleniyor?'dur.
Piraye her ne kadar Nazım'ı artık sevmediğini söylese de yüreğinde yaşattığı Nazımına istinaden "Nazım'ın üstüne başkasıyla olamam." diyerek tekrar evlenmeyi reddetmiş ve 1995 yılında ona sadık kalarak vefat etmiştir.
![]() |
Bu da Münevver (yazar açıkça sevmiyo) |
Nazım Hikmet'in bilinen son şiiri öldükten sonra pasaportunun arasından çıkan ve Vera'ya yazmış olduğu şu şiirdir:
“Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm”
![]() |
Nazım hasta yatağında- Vera yanında |
![]() |
Genco Erkal-Tülay Günal |
Nazım'ın enfes şiirlerini Genco Erkal ve ona eşlik eden Tülay Günal'dan dinlemenizi öneririm. Müziği de işin içine katarak tiyatroculuktan gelen bir sahne kabiliyetiyle efsane bir performans sergiliyorlar. Dilerseniz onların turnelerine katılabilir, dilerseniz de Youtube gibi sitelerden kısa videolarını izleyebilirsiniz.
Esenlikle kalın...☺
*Nazım Hikmet
ELİF EBRAR YILMAZ
Yorumlar
Yorum Gönder