Ana içeriğe atla

Sana ne?

Toplumun bize sunduğu bazı kalıplara uymaya çalışmaktır kimileri için yaşamak... Her daim bakımlı, enerjik, pozitif ve başarılı olmamız beklenir. İnsan olduğumuzun unutuluşudur bu aslında.  Bir kadın kahkaha atıyorsa hoppa, sessizce oturuyorsa korkak değildir. Her duruş kişinin kendi tavrıdır. O anki duygu halinin beden diline yansımasıdır. Ve bize getirilen sınırlamaların özgürlüğümüzü sınırlayışıdır.

Şuan kadınların vücutlarıyla gurur duymaları konusunda çalışmalar yapılıyor, bu çok güzel bir gelişme evet. Ünlü kadınlar başta olmak üzere kadınlar kusurlarıyla gurur duyduklarını haykırıyor sosyal medya üzerinden. Ama tek sorunun bu olmadığı unutulmamalı. Toplumun sunduğu tek kalıp "Kadın dediğin kusursuz bir vücuda sahip olmalı" anlayışı değil. Yalnızca fiziksel görünüşümüze değil, davranış şekillerimize hatta kişisel zevklerimize dil uzatıyor bazı bilirkişiler. Her şeyde onların söz hakkının bulunduğu düşüncesiyle... Sonu gelmeyen bir egoyla...



"Sen kim oluyorsun da bana karışıyorsun?" diyebilmeli böylelerine. Sana ne? Her yeni çıkan haberde daha da bir öfkeleniyor ve ümidi kesmek istiyoruz insanlıktan! Ama yok, meydan böylelerine bırakılmamalı. Gücümüz ve ömrümüz yettiğince bu anlayışı yok etmek için çabalamalıyız. Bu satırları yazma sebebim bu. İleride kimse kızıma "Düzgün otur len!" diyememeli, kimse oğlumu vereceği herhangi bir karar nedeniyle "Sen ne biçim erkeksin?" diye yargılama hakkını kendinde bulamamalı. Bir anne olarak tüm ömrümü onları korumak için çabalayarak geçirmek imkansız geliyor bana. Ömrümün ya da gücümün yeteceği ne malum? Her an onların yanında olabileceğim ne malum? Bu nedenle onlar bu dünyaya gelmeden bu anlayışı değiştirmemiz gerektiğini biliyorum.

Bir fikrin doğruluğunun desteklendiği kişi sayısıyla değil, savunduğu fikirle ölçülebileceği gerçeğini savunuyoruz. Demem o ki güçlü yapılı bir kadın, cılız ve güçsüz bir adamdan yer isteme hakkına sahip olmamalı. Her şey toplumun koyduğu kurallara göre değil, olması gerektiği şekilde işlemeli. 

Öyle çok şeye sirayet etmiş ki bu fikirler, şuan hepsini tek bir yazıda buluşturmaya yetmiyor benim klavyem. Topluma "Sana ne?" diyebilmekten geçiyor aslında her şeyin özü. "Özgürlük bir başkasının özgürlüğünün başladığı yere kadardır." Ve ben bu alan içerisinde istediğimi yapabilirim. Asıl ölçüt kimseyi kırmamaktan geçiyor bence. Kimseye zarar vermemekten... Bunun ötesi bizim özgürlük alanımız.

İstediğimiz gibi oturabilir, istediğimiz gibi giyinebiliriz. Vicdanımızın izin verdiği ölçüde olmalı davranışlarımız. Meslek seçimi kızlar ve erkekler için ayrı yollardan olmamalı. Kadın mühendisler ve erkek hemşirelerin sayısı gösterir bir ülkenin gelişmişlik seviyesini. Bir doktorla bir bestekar eşdeğer olursa güçleniriz. Yapılan işlere emek ölçüsünde paha biçildiği zaman konuşulabilir ancak bazı konular. Ve bir çocuk hasta olduğunda gerektiğinde baba da izin alabilir işinden. Yemeği erkek, tamiri kadın yapabilir. Cinsiyete göre değil yeteneğe göre dağıtılmalı görevler.

Bir gece yarısı bir erkek nasıl elini kolunu sallaya sallaya gezebiliyorsa kadın da aynı şeyi yapabilmeli sokakta eli devamlı biber gazında olmadan. Bir kadın nasıl karanlıktan korkabiliyorsa erkeğin de aynı hakka sahip olabileceği bilinmeli. Korkular saklanmak zorunda bırakılmamalı ve her daim güçlü görünme zorunluluğu olmamalı. Zayıflıklarımız bizi dengeler. Korkular bizim insani yönümüzdür.

Bir çocuğun zekasının yeri geldiğinde bir büyükten daha faydalı olabileceği bilinmeli. "Akıl yaşta değil baştadır." atasözü nasıl bu kadar mazide kalabildi anlamıyorum.Teknoloji bu kadar gelişmişken ve hâlâ da gelişmeye devam ederken bazı kafalar nasıl aynı kalabiliyor? Geçen zamana ayak uyduramıyoruz belki de. Ama uydurmak zorundayız. Yetişmek zorundayız akan zamana!

Bu denli karışık konuştuğum için beni affedin. Kafam öyle karıştı ki, düşünceleri koyamıyorum sıraya. Bir oradan bir buradan dökülüveriyor ekrana. Ama biliyorum ki gerçekten düşünen ve kafaları değiştirmemiz gerektiğini bilen kişiler beni anlayacaktır. Buradan onlara sesleniyorum. KORKMAYIN! Elinizin, kaleminizin yettiği her alanda savunun bu düşünce akımını... Çünkü ancak o zaman yeniden insan kimliklerimize kavuşabiliriz. Yeniden biz olabiliriz.

Şuan bu satırları okuyan kişi! Hemen şu dakikada yapmaktan çekindiğin bir şeyi yap! Pencereyi aç ve en sevdiğin şarkıyı söyle. O kırmızı elbiseni giy ve sokağa çık. Sokakta dilenen bir insanın kolundan tut ve onunla her zaman gittiğin lokantada bir yemek ye. Sokakta gördüğün ve ön yargıların nedeniyle güzel/yakışıklı olduğunu düşünmediğin bir kadına ya da bir erkeğe "Bugün harika göründüğünü" söyle. Seksek oynayan çocuklara katıl ve zıpla. Camını kırarak içeri giren topu kesmek yerine onu alıp aşağıya in ve çocuklara kimseye zarar vermeyecekleri bir oyun alanı bul, gönlün çekerse bir gol de sen at ;) Pastanenin önünden her geçtiğinde başını döndüren o şahane çikolatalı pastayı unutmaya çalışmak yerine bir defaya mahsus kalorisini hesaplamadan bir güzel ye. ÇÜNKÜ HAYAT YAŞAMAK İÇİN VAR VE KURALLARA UYMAK İÇİN ÇOK KISA !

Sürç-ü lisan ettiysek affola. Mutlu kalın ☺

Elif Ebrar Yılmaz :)






















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sen, Sen Olduğun İçin Değerlisin :)

Arkadaşlık konusunda düşündüğüm kadar başarılı olmadığımı daha yeni yeni anlıyorum. Belki de suç bende değil arkadaşlık kavramının değişen formundadır. Bazı şeylerin artık olması gerektiği gibi olmamasıdır mesele. İyi bir sırdaş olmanın artık tek başına dost olmaya yetmemesidir belki de sorun...    İnsanlarla dost olabilmek için yalnızca sırlarını tutmak, iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmaya çalışmak değil onlarla aynı şeylere gülmek, aynı zevklere sahip olmak ve aynı doğrulara inanmak gerekiyor artık. Bu da bence kişinin kendi benliğini yitirmesiyle eş değer. Topluluklar arasında yalnız kalmaktansa kendi içinde kaybolmayı yeğliyor günümüz insanlarının çoğu.     Son durumda kişisel düşünceler kaybolarak yerini kitlesel düşüncelere bırakıyor. Ve herkesin aynı şeyi düşündüğü bir insan topluluğu çıkıyor meydana. Hiçbir farklılık, hiçbir farklı renk yok artık. Tartışma denen şey yok olmuş, aynı şeyleri düşünen insanlar birbirleriyle neyi tart...

TÖVBE ŞARKISI

Çok sevdiğim bir şarkının sözlerini sizlerle paylaşmak istedim.Söz yazarı Ercan Turgut.Ben en çok seksenler dizisinin oyuncularından Serhat Kılıç'ın (Ergun Plak) sesiyle beğeniyorum.Bakalım siz beğenecek misiniz? Tövbe Dudak bükerim sensizliğime Dökerim içtiğim kadehler kadar Yalnızlığımın gözyaşlarını Anımsarım her an yalvarışını. Gözümden gitmiyor güzel gözlerin Uzaktayken bilsen nasıl özlerim. Bir daha mı tövbe aşık olamam Bir daha mı tövbe hayal kuramam. Ölmeyen aşk bu mu çok acı çektim Ben seni bulduğum gün kaybettim. Solmayan gül bu mu aradım durdum Ben seni koklamadan soldurdum Gözümden gitmiyor güzel gözlerin Uzaktayken bilsen nasıl özlerim Bir daha mı tövbe aşık olamam Bir daha mı tövbe hayal kuramam. Not:Videosunu paylaşmaya çalışacağım.Bakalım becerebilecek miyim?Beceremez isem internetten bulursunuz zaten.

Düşünmenin Suç Olmadığı Bir Dünya Kurulur Mu Dersin?*

İzlemekte geç kaldığım bir film... 2007 yapım "Mavi Gözlü Dev"... Yetkin Dikinciler'in zaten halihazırda epey benziyorken biraz makyaj yardımıyla Yaşayan Nazım olduğu film... O şahane dizeleri bir de onun güzel yorumundan dinlemek... Dolunay Soysert'in kafamdaki Piraye kavramına birebir uyması... Özge Özberk'e Münevver ismini her duyduğumda duyduğum gıcıklığı duyabilmem... Nazım Hikmet ve ailesi hakkında birçok kitap okudum. Genco Erkal gibi isimlerden şiirlerini dinledim. Paraya kıyıp Yapı Kredi Yayınlarının özel olarak hazırladığı orijinal Nazım Hikmet şiir kayıtları ve şiir kitapları setini aldım. Kısaca Nazım benim için hep özel oldu. Hayatının her detayını bilmek için uğraştım yıllarca. Şiirlerinin gerçek manasını anlayabilmek adına... Çoğu insan okuduğu şiiri kendine göre yorumlar. Bundandır şiirin her insanda farklı hisler uyandırabilme gücü. "... Kalbimin kızıl saçlı bacısı..." dizesi kimisinde derin bir aşkla tebessüm uyandırır kimisinde ...